22 Aralık 2010 Çarşamba

ACIL ya da Neredeyim / 7777

Uludağ'da genç bir kayakçının ve gazeteci İsmail Güneş'in adeta canlı yayında feryatlar ederek ölümüyle sonuçlanan olaydan sonra Cep telefonu Şirketleri, Telekomünikasyon Kurumu kurallarından olan; "konum bilgileri sadece savcılık talebi halinde verilebilir, şahıslara veya başka kurumlara verilemez" kuralı gereğince bilgi veremediği ve bürokratik işlemlerin uzaması nedeniyle genç kayakçının ölümü sonrasında suçlanmıştı.Durumu değerlendiren cep telefonu şirketleri, mevcut kuralı çiğnemeden duruma çözüm aramış ve aşağıdaki düzenlemeyi hayata geçirmiş bulunmaktadır.

Bütün Cep telefonu Aboneleri'nin bilmesi gerektiğini düşünerek

6 Aralık 2010 Pazartesi

KADINLARIN MEŞHUR 10 KELİMESİ

1. Peki

İşte en tehlikeli kelime: Peki… Öyle bir... söyleriz ki kavgada o küçücük kelimeyi, öyle anlamlar yükleriz ki üzerine, o an her şeyi bırakıp gitmek isteriz. Avına saldıran bir kaplan kadar hırçın ama bir o kadar da sessiz oluruz. “Peki” dedik, kavga bitti sandın di mi?? Yok öyle bir şey. “Peki” demiş kadın matador karşısındaki boğadan bile daha tehlikelidir. Kırmızıyı kendine göster ve at kendini dışarı. Geriye dönerken (hadi ben kinder süt dilimi ile yumuşarım da) en sevdiği şeylerden almayı sakın unutma. Ama unutma bu seni affettirmez sadece sonunu biraz geciktirir o kadar

26 Kasım 2010 Cuma

PERFORMANSINIZI ÖLÇME KILAVUZU:)))

İşsizlik hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ülkelerde karşılaşılan önemli problemlerden biri olmaya devam etmektedir. Büyük firmalar, şirketler ve kurumlar eleman alırken bireylerin performanslarını ölçen, bireylerin sistem üzerinde kontrolünü hesaplayan ve çalışanların yüksek donanımlı olmalarını ön planda tutan bir değerlendirme yaparak çalışanlarını seçmektedirler. Bir çalışanın başarı ölçeği de diyebileceğimiz performans değerlendirme terimleri aşağıda açıklamalarıyla yer almaktadır…..

MOTİVASYONU YÜKSEK
Sazan gibi her şeye atlayan, bilumum angarya yüklenebilen şahsiyet..

25 Kasım 2010 Perşembe

Yıl bitmek üzere... Peki 2011'de kaç gün tatil yapacağız?

2011 yılının Ramazan Bayramı'nın haftasonu tatilinin hemen ertesinde 29 Ağustos 2011 Pazartesi gününün arife, 30 Ağustos 2011 Salı, 31 Ağustos 2011 Çarşamba ve 1 Eylül 2011 Perşembe günlerinin de bayram günleri olması nedeniyle çalışma günü olan cuma gününün de 2008 yılında olduğu gibi Bakanlar Kurulu kararıyla 9 günlük tatil takvimi belirlenebileceği tahmin ediliyor .

12 Kasım 2010 Cuma

BUNLARI UNUTMAYIN

ULUSLARARASI ACİL NUMARA:

Eğer telefonunuz kapsama alanı dışıdaysa ve acil bir durum var ise, 112'yi çevirin. Varolan herhangi bir network bulunup, yardım isteyebilirsiniz. Daha enteresanı, tuş takımınız kilitli olsa dahi, 112 çevrilebilir.

EĞER UZAKTAN KUMANDALI ARAÇ ANAHTARINIZI ARACINIZDA KİLİTLİ UNUTURSANIZ :

DOLDURAMAZ BOŞLUĞUNU NE ANA NE GARDAŞ

Eski Türklerde Askerler savaşırken arkadan gelecek herhangi bir saldırıyı kontrol edebilmek için sırtlarını bir ağaca, kaya veya taşa vererek ok atarlarmış. Atalarımız genelde bozkır hayatı yaşadıkları için; bu sırt dayanan nesne genelde bir taş veya kaya olurmuş. Yıllar sonra sırt dayanan taşın ismi ARKA-TAŞ dan ARKADAŞ şeklinde dilimize yerleşmiş ve bugün bile güvenebileceğimiz, bizi arkadan vurmayacak olan, samimiyetine güvendiğimiz kişilere verdiğimiz isimdir.

11 Kasım 2010 Perşembe

E-DEVLET ŞİFRESİ ALINIZ

Kamuoyunda pek bilinmiyor ama birçok işinizi internetten görebilmeniz için, PTT şubelerine başvurarak, nüfus cüzdanınızı gösterip, 1 TL. karşılığında "E-DEVLET ŞİFRESİ" alabilirsiniz...Bu şifre tamamen size özel bir şifre olacaktır.
e-devlet (elektronik devlet) şifresiyle yapabilecekleriniz :

PTT şubelerinden verilen 1 liralık şifre e-devlet projesi kapsamında

10 Kasım 2010 Çarşamba

HER ŞAKANIN ALTINDA BİR HAKİKAT SAKLIDIR

Bir uçakta pilot aniden hostesleri çağırmış ve demiş ki:
—Uçak düşmek üzere. Tüm yolculara atlamalarını söyleyin. Şu anda deniz üzerindeyiz ve denize çok yakın uçuyorum, atlarlarsa kurtulma şansları var, ama atlamazlarsa herkes ölecek!!!'

Tabii, böyle bir şeyi insanlara yaptırmak çok zor.

BUNLARA DİKKAT EDİNİZ !!!

Bildiğiniz gibi artık her kurumda  işlem yaparken, telefon hattı alırken, bir yerlere abone olurken, kargo alıp-verirken, havale işlemlerinde.. vs.. kimlik fotokopisi istenmekte.. Aslında bu yasal değil, sadece koca formu doldurmak yerine kimliğinizin fotokopisini iliştiriyorlar o belgelere ya da kendilerini garantiye alıyorlar ve işleri hızlandırıyorlar...Sebep her neyse... Sonuçta artık kimlik fotokopisi ile çok işlem yapılması alışmış bir durum oldu artık..Peki, bu kimlik fotokopiniz ile başkası neler yapabilir diye düşündünüz mü hiç? 

YÖNETİM TANIMLARI

Ortada bir bebek vardır ve üretilmesi gerekiyordur. ...

9 kadının, 1 bebeği 1 ayda doğurabileceğini söyleyen kişiye
PROJE MÜDÜRÜ denir.

1 bebeğin, 18 ayda ancak doğacağını söyleyen kişiye
ÜRETİM MÜDÜRÜ denir.

24 Eylül 2010 Cuma




N eredesin, son ümitte yandı bitti kül oldu

E ttiğin son güzel söz derdime merhem oldu

F irakının matemi tüm evreni kuşatmışken

E y güzel bu kavgada desen yandı renk soldu

R azı çevrendekiler minicik bir busene

T atlı esen meltemler gözlerinde boğuldu

A nsızın yıldırımlar düştü hülyalarına

R azıydın sen dokunmasınlar masum rüyalarına

İ stemezdin küsmeyi ışıl ışıl mehtaba



lakin hayat kavgası gülü dalında soldurdu


ablam nefertariye sevgi ve saygılarımla.....

22 Eylül 2010 Çarşamba


bir gül

tomurcuğundan çıkıp şu koca dünyada bende varım diyebilmenin özlemiyle yaşayan

ışıl ışıl renkleriyle kapkaranlık dünyaları aydınlatacağına inanan

yaydığı mis gibi kokuuyla gamlı yaslı gönüllere deva olacağını sanan

bülbüllere ilham aşıklara derman olmaya namzet

bir gül

tam gonca vermişken

tam hayatının baharındayken

tam da hedeflerini gerşekleştirmeye çok az kalmışken

aaaa ne güzelmiş diye

saçma sapan birinin dalından kopardığı

soldurduğu

öldürdüğü

bir gül
Not: Bu şiirimde nefertari ablama gelsin ama o bu gülden daha güzel haberi olsun






kayda değer ömrümün tam ortasındayken

sürgün yedi yorgun bedenim deliler hastanesine

mahkum olduğum canlara daha çok zaman ayırabilmek adına

sözüm ona dinlenmek adına

katlanılan sineye çekilen zamansız bir sürgün

diğer mahkum arkadaşım nefertari ile

şimdi dolduruyoruz çilemizi güzel günlere özlemle



hayatla aramda kocaman duran

binbir kilit binbir zincir taktığım

ne kendime ne de dünyaya açtığım

bir kapı var hep yüzlere kapattığım

açmak şöyle dursun aralamak bile

dolduruyor etraftaki çaresiz insanların matemini içime

hırslar ve kıskançlıklar sızı veriyor sinsice içeriye

binbir saldırı binbir taciz oluyor gönlüme

bu yüzdenir ki kapım her daim kapalı
Not: uzun yıllardır hatta lise yıllarımdan bu yana hiç şiir yazmamıştım..ortaokul yıllarımda bu konuda çok iyiydim..pek çok yarışmada başarılarım var her neyse..geçen gün nefertari ablamla oturuyoruk..dedim ki acaba hala şiir yazabiliyor muyumdur?? ne yazsam acaba dedim kafamı kaldırınca kapıyı gördüm..inananın 2 dakikada yazdım bunları..neden mi melankolik açıkçası hem gırgır için hem de bu tarz iç karartıcı şiirler gençler arasında moda:))ehh fenada olmadı sanki..aslında silecektim ama eşim beğendiğini söyleyince silmekten vazgeçtim...

16 Temmuz 2010 Cuma

NOSTALJİ 6(SEVİMLİ MISRALAR..)

ortaokul ve lise yıllarında şiir yazmak en büyük hobilerimdendi..en güzel şiirlerimide hayatımın bi yarısında hep yanımda olan oyunlarımı, sıramı, simidimi, sırlarımı, çocukluğumu ve gençliğimi paylaştığım kuzenim için kaleme almıştım....

ŞİİR1: eda sözel sınıfa geçip biz sayısal sınıfta kaldığımızda kendini yalnız hissetmesin diye ondan gizli onun ders defterine şunları yazmıştım...tabii eda defterindeki şiirden habersiz hoca ödev kontrolü yapıyorken şiiri silmek için çokkkk uğraşmış:))



e n sonunda becerip ayırdılar bizi

d aha silinmedi bu kalpte acının izi
a yrılık sonu olmayan hazin bir dizi

u slu durmuyosun ben yokken bu bir önsezi

s akın unutma sevgimiz mutluluk nili

t amir etmek için kırılan kalbime yetmiyor bali

a yrılık acısından söndü kahverengi gözlerimin feri

o kadar uğraştım ama kurumadı gözyaşlarımın seli

ğ harfiyle kelime bulamadım tüh olmadı şiirim seri

l akin müthiş intikam alıyoruz uyandık yeni yeni (intikamıda müesser lakabını taktığımız hocamızdan alıyoduk)

u nutma bizi ayıranlar düpedüz karakedi


ŞİİR2: yine kuzenime yazdığım mısralar


sana olan sevgimi tarife yetmezki lisan

senki benim bu dünyada en sevdiğim insan

duygularımı tüm dünyaya haykırmaya yetmesede sedam

sevgimizi dostluğumuzu zaten herkez biliyor benim biricik edam


ŞİİR3: üniversite yıllarında fakülte dekanı olan bi akrabamıza çiçek alarak ziyarette bulunmuştuk...fakat dekan bey toplantıda olduğu için çiçeği fakülte sekreterine bırakmış ve üzerine de şu dizeleri yazmakta karar kılmıştık...

güller kırmızıdır menekşeler mavi

seni aradık ama bulamadık hüseyin abi....


gönderen:

15 Temmuz 2010 Perşembe

NOSTALJİ 5(MUZUR MANİLER.....)

derslerde hocalara çaktırmadan en yakın dostlarım sema (ki o şimdi başarılı bir doktor) ve ilknur(ki o şimdi idealist bir öğretmen) ile birbirimize maniler yazıp atışıyoduk...işte o mısralar....

s alaklıkta üstüne yoktur
e şin dünyada pek çoktur
m ektubunu al başına çal
a nlayacağın bu hakaretlere karnım toktur (seda)

s alaklıkta örnek aldığım sen
e şeklikte eşin yok bilirmisen
d angalak desem sana dangalaklara
a ptal desem hakaret olur aptallara (sema)

çok komiğime gitti bari güleyim
en iyisi ben bu laflara balon şişireyim
lakırdılarına kulak asmadığımı belirteyim
inşallah bu şiiri yazmayı becereyim
koca kafalı sema gelirsem oraya seni öttüreyim (seda)

uslu başlı olur başkan dediğin
sen ne uslusun nede başlı
tıpkı bir bakırköylü delisin
anladın mı seda denen kaz kafalı
oğlu falan olamazsın ustanın
lazdan usta olsa ne yazar
uskumru kavağa çıksa bende olurum hıyar (sema)

hıyar olmana gerek yok
zaten hıyarın önde gidenisin
lazlığıma laf söyletmem
allahın çankırılı çingenesisin (seda)

şiirime çok mu içerledin
çokkk severim seni bilirsin
lazsın uzun kızsın falan ama
sakın halil beylik taslamaya kalkma (sema)

canım arkadaşlarım ilknur ve rabia sema
şiir yazma kabiliyetim gelişti beya
dersimiz fizik hocamız duba
karşılığını beklerim manimin ha
bunları yazan arkadaşınız hamsi seda

boynuz kulağı geçer derlerdi
sen boynuz biz kulak mı olduk
keçi boynuzumusun kabak çekirdeğimi
semanın resmi çok güzel olmuş dimi (şair temel(ilknur))

ne boynuzum ne kulağım
ben lazların yüz akıyım
semanın resmi çokkk güzel olmuş ama
ver çingenenin kulağına gül takayım (seda)

seda'sı sema'sının moralini bozuyolar
ona uyduruk öys sorusu gönderiyorlar
birilerinin onlara ders vermesi lazım
o da recep bey...(kafiyeye bak kafiyeye) (ilknur)

o inek sema oturup öys sorusu çözsün
bizim gibi akıllılar onunla dalga geçsin
hoca konkordas kitabından bahsetsin
sen benim babannemdende bedsin (seda)

seda'sı aşk olsun sana
öys sorularını denemek için gönderiyorlar
akıllarınca benimle dalga geçiyorlar
sende inek diyosun bana (sema)

yazdıklarına kafiye demeye bin şahit lazım
bunlara redif bile denmez a canım
bana doğru dürüst maniler yazınyoksa elimden bi kaza çıkar neme lazım... (seda)

vay efendim bize kafamı tutuyosun
iki saatte yazamadığını ne çabuk unutuyorsun
zaten son teneffüse girmek üzereyiz
şiirlerinizi bi zahmet son ders bekleriz (ilknur)

ilknur'la sema'sı vermiş başbaşa
inekler vuruyorlar kuş kafalarını taşa
ne güzel tarif ettim durumunuzu ama
zaten bunları yazanın lakabı ziya paşa (seda)

sedası kendi kendine ötüp durmasın
başkalarının haline karışmasın
otursun dersi dinlesin diyeceğim ama
anlayacak beyin yok ki ne yapsın (ilknur)

arkamdaki sırada iki kişi anırdı
bunlardan biri sema biri ilknur hanımdı
tabii ki iki eşşeğin arkamda işi neki
bu eşşekler kendini gerçek insan sanırdı (seda)

hanım olduğumuz doğru eşşek ise hayır
tam önümdeki ...........'ya allah versin sabır
zavallının etrafında hiç eşşek yok ki
yalnız kaldığı için durmadan anırır (ilknur)

sema hanım sema hanım
kafanı kaldırda etrafına bi bakın
seni gören sanar 80 yıllık ihtiyar
inekliği bırakta eski halini takın (seda)

sedacığım istemezdim bende böyle olsun
lakin ne yapabilirim moralim böyle

dışım gençtir fakat içim daha yaşlıdır
ne yapayım bugün gülemem kalbim yaslıdır (sema)

ne yapalım sema'sının morali bozuksa
bende mani yazarım salak ilknur'a
tabii bana cevap vermek onun için imkansızda
olsun bari tahammül edeyim o huysuza (seda)

cevap mevap vermiyorum senin gibi densize (ilknur)

gönderen:

NOSTALJİ 4(ANILARRRR...)

bunlarda ortaokul anılarımız...fakat bu anıları lise yıllarımda kaleme almıştım...

ANI1:Bilim Adamlarına Taş Çıkartan Deneyimiz
yine o meşhur fen bilgisi(orta 1. sınıf) derslerimizden birinde mucit seda'nın aklına o müthiş fikirlerinden biri geldi...tabii asistanları eda'yla kübra'da ondan aşağı kalmadılar...fen bilgisi hocası mehmet uğuz sınıfa girmeden çevre kirliliğini konu alan deneylerini hazırladılar...(bu hocada az çekmedi bizden)neyse deney planı şöyleydi: seda tahtanın bir ucundan hademelerden yürüttüğü maşrabalarla su döküyor, kübra çevreyi kirleten fabrikaları temsilen suyun üstünden kağıt parçaları, çakıl taşları, kum gibi pislikler atıyor...eda ise elinde naylon kova gelen pis suları toplamaya çalışıyordu...hocanın ve sınıfın şaşkın bakışları arasında cereyan eden deney nihayete erdiğinde tahta ve sınıf rezil olup batmış, yapılan deneyden hiç kimse hiç bişey anlamamıştır...daha sonra sınıfı temizlemek için çokkk çaba harcanmıştır...ve bizim acemi üç bilim adamı deneylerine bir müddet daha sonra devam etmek üzere ara vermiştir...(çevreye duyarlılığım daha o yıllarda kendini göstermiş:)))

ANI2: Sonsuz Bitip Tükenmek Bilmeyen Şefkatimiz(Enayiliğimiz)
türkçe derslerimize giren nurgül çakmak adında yerden bitme bir hocamız vardı...mübarek bizide çokk severdi...okulda babasını elektirik çarpmış öğrenciden, pastel boyası olmayan öğrenciye kadar hepsini tesbit eder...üçümüzden para toplayıp hoca önde biz enayiler arkasında o çarşı senin bu çarşı benim eşşek gibi dolaşır..darü-l acizeye taş çıkartırdık...hızır servis gibi her yere yetişirdik...hatta bir ara kızılay kurumunun adını yaptığımız bu hizmetlerden dolayı ustaoğlu kurumu olarak değiştirmeyi düşünmüş...amma velakin cümbür cematin bu evliya mertebesine ulaşmış hocamız ALLAHA ŞÜKÜRLER olsun ki vatanımızın başka ücra köşelerinde bizden başka enayiler bulup hizmetlerini sürdürmek üzere okulumuzu daha doğrusu haşlıklarımızı talan etmekten vazgeçip bir kuş misali uçup gitmiştir...
ANI3: İlk Kopya Çekişimiz
aslında biz üçümüz dürüst, terbiyeli, çalışkan, edepli ve diğer tüm burada sayamadığımız imkansız olan insan üstü faziletleri üzerinde taşıyan meleklerden tek eksiği kanatları olan birer nadide mücevherdik...Ama bize kıydılar..coğrafya dersimize okulumuzun en kıymetli!!!...hocası zafer yıldıranı beşiktaş spor kulübünü iyi öğrenelim diye gönderdiler...bu hocamız adından da anlaşılacağı gibi bizleri cidden yıldırdı...yani maç hikayeleri dinlemekten...işin tuhafı da hoca derste maç anlatıyor yazılılarda coğrafya soruyordu..bizde düşündük ve en uygun fikrin yüksek istişarelerimiz sonucu kopya çekmek olduğuna kanaat getirdik..eeee...sıra yazılı anına geldiğinde de o müthiş kopya çekme tekniklerimizi hoca dahil tüm sınıfa sergiledik...hatta o kadar iyi sergilemişiz ki arkadaşlar gayet sesli fısıldaşmalarımıza ve yine hoca tam tepemizdeyken kendimizden geçmiş halde kitap sayfalarını çevirişimize gülmekten yazılıda bi tek soru cevaplayamamışlar..nasıl kopya ama....
ANI4:Seda'nın Patavatsızlığı
günlerden bir gün fen bilgisi dersindeyken(orta1.sınıf) ve hayvanlar konusunu işliyorken sedanın o dahiyane sorularından bi tanesi hiç beklenmedik bir anda bir atom bombası tesiriyle hocanın yüzüne patlayıverdi...bu soru neydi, kime sorulmuştu ve nasıl bi etki yapmıştı...kırk yıl düşünseniz aklınıza gelmeyecek soru aslında çokta normal bi soruydu...fen hocasına ''eğer insan olmasaydınız hangi hayvan olmak isterdiniz!!!''cümlesinde ne gibi bi acayiplik olabilirdi ki...
ANI5: Acı İntikamımız
Tüm insanlar hatta çocuklar bile ateşle oynanmayacağını iyi bilir..fakat bizim mehmet yılmaz adında neydüğü belürsüz oynadı ve tabiii yandı...olay şöyle cereyan etti...lise2. sınıfta 2. dönem o saçma derslerden birindeyik..11-e sınıfına yeni gelmiş ve bazı dangalaklar yüzünden daha alışamamıştık...bunlardan biride (hem de en önemlisi) mehmet yılmazdı...hoca demeye bin şahit gereken bu zat ders esnasında hep arkamızda dururdu...tabii hoca arkamızda olduğu için birbirimizle yeteri kadar konuşup dersi kaynatamıyorduk...hoca bizi dinliyor mu??? dinlemiyor mu??? bi türlü anlayamıyorduk... hoca yine bir ders arkamıza gelmiş(aslında tam tepemize) kafasından numaralar söyleyip söylediği numaradaki kişiyi sözlü yapıyordu...tabii bizim kafamızda hemen ampuller yandı ne ampülü avizeler yandı...ve bi anda çokk güzel bi plan yaptık...plan gereği ben kübra'ya : ''Ya kübra ben sınıfta 24. sıradayım değil mi..ne kadar güzel...hiç bir hocanın aklına 24. kişiyi kaldırmak gelmiyor'' dedim...tabii hoca arkamızda tıpkı şüphelendiğimiz gibi bizi dinliyormuş...hoca hemen:'' bu soruyu 24.sırada ki kişi yapsın'' dedi...tabii benim asıl numaram 26 ydı...24. sırada sema vardı...oda önde ilknur ve elif'le sohbet ediyordu..hoca bana pis pis baka baka 24 deyince sema önde zıplayıp kalktı..hoca neye uğradığını şaşırdı..Tabii ben, kübra ve ayşegül kahkahayı bastık...gülmekten yerlere yatınca hoca neye uğradığını anladı...ve hemen arkamızı terk etti ve o günden sonra bi dahada gelmedi...haaaa...aklıma gelmişken ertesi ders önce kübra'yı sonra beni arka arkaya numaralarımızı söyleyip sözlüye kaldırdı...

ANI6: Nöbetçilikteki İlk Tecrübelerimiz
bizler her zaman ilklere imzasını atmış öğrencilerdik...yine bu ilklerden bi taneside nöbetçilikti...bilindiği gibi aslında okulumuzda nöbetçilik yapma görevi erkeklere aitti...fakat okulumuza müfettişler gelince aslında kızların erkeklerden daha iyi nöbet tutabilecekleri çok erken sayılmasada nihayet idarecilerimizin aklına geldi...bunun için seçilen ilk öğrenciler daha doğrusu kurbanlar da ben ve sema'ydık..
bir salı sabahı güneş ışınları dünyamızı daha yeni yeni aydınlatmaya başlamışken görev emrimiz geldi..bizde zorlu görev bizi bekliyor, bu bir vatan hizmetidir, bu memleketin bizim gibi asil, cesur, atak öğrencilere ihtiyacı var deyip semayla birlikte bu yüce işe kollarımızı sıvadık...
nöbetçilikte ilk anlar zevkli geçiyor sayılabilirdi...tabii müfettişlerin 2,5 dakikada bi gelip abuk sabuk sorular sorup akılları sıra ağzımızdan laf almalarını, yine o gün gerçek nöbetçi olan erkeklerin kıskançlık sendromlarını ve dakikada bi tebeşir isteme bahanesiyle konuşmaya gelen 11 li züppeleri saymassak.. .
her neyse...öğle saatlerine doğru yani bildiğiniz gibi güneş ışınları dünyamıza dik gelmeye başladığında bizde bu işi kıvırdığımıza inanmaya başladık...ne de olsa okulumuza gelen tüm ziyaretçiler ve bütün hocalarımız bizim erkeklerden daha iyi nöbetçilik yaptığımızı söylüyorlardı..bu nedenle de bizim koltuklarımıza artık karpuz sığmaz olmuştu...

işte tam o sırada idarecilerin nöbetçi çağırma zili çaldı..tabii ben hemen fırladım..canım hocalarımın isteklerini yerine getirmek için göreve hazırdım..zilde beliren numarayı okuduktan sonra zilin ipini çekip numaranın tekrar kaybolmasını sağlamam gerekiyordu(basit bi düzenek)ipi çektim fakat numara kaybolmadı..o sırada aslında o gün gerçek nöbetçi olan erkek öğrenci sırıta sırıta geldi ve ipi çekti...numara hemen kayboldu...ben oldukça bozulmuş, artık morunda bir renk olduğuna kanaat getirmeye başlamıştım...

her neyse aradan bir müddet zaman geçti...ve yine zil çaldı..ben tekrar zilin yanına koştum..tabii o gerizekalı çocukta yine ipi çekmeyi beceremem zannıyla zilin yanına şımarık bi ifadeyle yöneldi..ama bu sefer taşa takılmayacak, engellere karşı göğüs gerecek ve başaracaktım...ve sonunda tüm bu kahraman duygularımla ipi çektim...

sonra ne mi oldu???

ipe o kadar kahramanca asılmışım ki ip azmimin kuvvetine dayanamayıp elimde kaldı..kısacası koptu..ve ben böylece morun gerçekten bir renk olduğuna karar verdim...
gönderen:

14 Temmuz 2010 Çarşamba

NOSTALJİ 3 (HABERLER)

üniversite yıllarımda bir derste dersten sıkılıp yazdığım haber programı......

muhabiriniz haydar haberdar D-10 dersliğinden bildiriyor...


evet sevgili izleyiciler ben araştırmacı haberci muhabiriniz 19 mayıs üniversitesi çevreIII sınıfındaki gelişmeleri sizler için izledim...


bugün yani 18 mayıs pazartesi sabahı sessiz sedasız deniz kirliliği dersine gelen öğrenciler osman nuri bey'in ''proje vermekten vazgeçtim'' yönündeki şokk açıklamalarıyla dehşete boğuldular...boğulan öğrenciler zincirli kuyu asri mezarlığına defnedildi..öğrenci arkadaşlar bu olayın faili olan osman nuri beyin ağzından bir kaç kelime almayı zorlukla başardılar..(aslında hoca konuşmaya can atıyordu da ben protokol icabı böyle yazdım)..evet olay hakkında belirsizlikler sürüyor..acaba hoca proje vermekten neden vazgeçmişti..acaba söyleiği gibi dolmuşta konuşan iki öğrencinin konuşmasınamı kulak misafiri olmuştu ya da kamuoyundan sakladığı başka gerçeklermi var....yoksa bu işin arkasında karanlık güçlermi var...terör ve mafya gibi..bundan da önemlisi acaba osman nuri şöhret olmak için bu yola başvurmuş olabilirmi...bunları önümüzdeki günlerde göreceğiz...

evet sevgili izleyiciler..şimdi kameralarımızı sınıfın dışına çeviriyoruz..oda nesi bir çift karşı banklarda oturmuş sohbet ediyorlar..tabii araştırmacı muhabiriniz ben dudak okumayı bildiğim için duruma el koyuyor ve belki karanlık kalmış olaylara ışık tutan açıklamalar yaparlar diye aralarında geçen konuşmaları yayınlıyorum..

çocuk kıza aynen şunları söylüyor:

-nayır yavrum, seni çok iyi anlıyorum ama bu imkansız bir aşk..nelbette beni sevdiğine inanıyorum inan ki aşkın karşılıksız değil...yalnız bi sorun var ...ben evli bir nerkeğim..

-hem kumar, içki, eroin vb. hepsine müptelayım..

-benden bu aşkı daha fazla sürdürmemi bekleme unutmaki ben bir alçağım asıl adımda arif..

-evet sevgilim seni aldattım..benim asıl adım arifti...üç yıldır bunu senden gizlemiştim..ayrıca ben doktorda değil seyyar kaset satıcısıyım...aklımdayken söyleyeyim 17 gasp olayım, 7 leşim var..

-hatta hepsinden de önemlisi susurluk kazasındaki kamyonun yağ bakımını ben yapmıştım..

evet sevgili izleyiciler bu haber bülteni biraz reha muhtarın yaptığı absürt haber bültenlerine benzedi..çoğu zaman show tv haberi izlerken reha muhtarın eskiden trt'de olduğu gibi atinadan bildirmesini özlemiyor değilim...

her neyse biz tekrar sınıfa geri dönüyorve kameralarımızı bu sefer önden 2. sırada oturan arkadaşımıza çeviriyoruz..kişilik haklarına saygılı habercilik anlayışımız nedeniyle arkadaşımızın ismini yayınlamıyoruz..bu arkadaşımız kafasını tavana dikmiş örümcek ağlarını seyrediyor..bu sırada da sanırım Allah'a şu şekilde yalvarıyor...tabii ben araştırmacı haberci sadece dudak okumakla kalmıyor insanların kafasının içinden geçenleride okuyabiliyorum...işte araştırmacı-haberci farkı bu...
evet şimdi arkadaşımızın aklından geçenleri RTÜK oluğu için aynen değil kısmen yayınlıyoruz..

yarabbim!!!bizleri dekanlığın azabından

vize ve finallerin bir cümle gazabından

osman nurinin nazar ve azarından

azat eyle yarabbiiiii...

su temincisine adalet...mikrobiyolojiciye merhamet...

hidrolikçiye selamet...bizlere şu 100 numarayı nasip eyle yarabbim..

temel işlemlerin zorluğundan...projede muayene bacalarının bolluğundan...

labratuvarda abdullah beyin sorularından...

kurtar bizi yarabbii...

bu duama amin demeyeni çingene kapısına mandal...

yahudi pazarına tellal eyle yarabbii...

bizde seda tv olarak bu içten duasına katılıyoruz...ve şimdi de kameralarımızı yan sıranın çaprazında oturan arkadaşımıza çeviriyoruz...üst kılığından anadolunun ücra köşelerinden geldiği belli olan arkadaşımız köyüne mektup yazmakta...

''çoğ sevgülü arkadaşum...nassun gulüm, eymüsün?? eyü olmanı cenab-ı allahtan dilerüm..eğer sende benden yana sual edücek olursan hamd olsun eyük..böyüklerün elleründen, guççüklerün gözleründen öperüm..mektububa aaa..burda son verürken selam ider elleründen hasretinen sıkarum...haydü gendüne ey bak.....
baculuğun...''

evet sevgili izleyiciler şu an osman nuri dersi bitiriyor..ve bizim bültenimizde burada sona eriyor..bir dahaki programda görüşmek üzere...unutmayın bir türk büyüğününde dediği gibi havalar nasıl olursa olsun yeterki sizin havanız iyi olsun...ya da diğer bir türk büyüğü tabiriyle iyi geceler türkiye her nerede yaşıyor ve yaşatılıyorsak...


gönderen:

13 Temmuz 2010 Salı

NOSTALJİ 2 (BİR GÜNLÜK HAYATIM)


lise 1 inci sınıfta edebiyat öğretmenimin kompozisyon dersinde 1 günlük hayatınızı yazın demesiyle oluşan satırlar.....ahhh gençlik yılları...


her akşam yatmadan önce çalar saatimi sabah saat 2,5 veya 3' e kurarım. akşam çalışamadığım derslerimi bu saatlerde kalkıp güzelce yapmayı planlarım. böylece 40 yılın başında bir okula gönül rahatlığıyla giderim diye düşünürüm. saat 2,5 olunca çalmaya başlar..ben uyku sersemi kalkıp saati kapatır 2,5' un ders çalışmak için çok erken olduğunu düşünerek saati 3,5' a kurup tekrar yatarım. saat 3,5 olunca yine çalmaya başlar. ben yine kalkar saati kapatır bu saat çok erken deyip saati 4,5 ' a kurar tekrar yatarım. doğal olarak saat 4,5 ' ta yine insanı dehşete düşüren o korkunç sesiyle çalmaya başlar. bu sefer saati sabah namazına kurar namazı kıldıktan sonra ders çalışmayı düşünerek tekrar yatarım. namaz vakti kalkar bu saate kadar çalışmadım da bu saatten sonra çalışacağım ders bana ne fayda verirki diye kendimi teselli ederek tekrar saati 7'e çeyrek kalaya yani okul saatime kurup yatarım...zaten ömrümün yarısı saat kurup kapatmakla geçer.. 7' e çeyrek kala saat çalar ben kalkar annemi ve kardeşlerimi kaldırır(malum o devirlerde evlerde tek çalar saat var) 1-2 dakika daha yatıyım deyip yatarım. 1-2 dakika 1-2 dakika derken birde saate bakarımki saat 7' yi 10 geçiyor..zaten servisimiz 7' yi 20 geçe geliyor. ben bu 10 dakika içerisinde son sürat hazırlanır elime geçen kitapları çantama doldurup, yok çorabım nerde, yok gömleğim nerde geçççç kaldım diye annemi strese sokup, babam kahvaltı yapmamama kızdığı için çayımı lavaboya döküp yumurtamı da buzdolabındaki pişmemiş yumurtaların arasına saklayıp, sonrada kahvaltı yapmış gibi dişlerimi fıçalayarak servis durağına uçarım..

genelde servise gecikmiş olarak binerim...servis şöförümüz beni dakikalarca bekler bekler.... serviste arkadaşlarla o günkü dersler, yazılı varsa yazılılar hakkında sohbet ederiz. minibüsün tekerinin patlaması veya yolların kapanıpta okula gidemememiz gibi güzel hayaller kurarız. saat en geç 8' de okulda oluruz..daha sonra kuzenlerimde gelir..birbirimizin bilmediği yeni ilginç olaylar varsa hemen birbirimize anlatırız...genelde ders zili çalana kadar gece kalkıpta yapmadığım ödevleri apar topar yapmaya çalışırım. 8,5 ' ta dersler başlar. desrlere girip çıkarız. tenefüslerde ve derslerde bol bol konuşmak en büyük hobimdir. ve acı tatlı her gün olduğu gibi sonunda o kurtuluş sesi yani çıkış zili duyulur. tüm öğrenciler sanki cennetle müjdelenmiş gibi sevinç içinde okulu terkederler. öğleden sonra servis sohbetleri çok müthiş olur. bol bol hocalarımızı çekiştiririz.

eve gelince yemeğimi yer sözüm ona ders çalışmak bahanesiyle odama kapanırım. herkez beni ders çalışıyo sanarken ben müzik dinler, bulmaca çözer, dergi okur, org çalarım...hiç kimse ben çalışırken odamın kapısını açmaya cesaret edemez.hayatta en çok kızdığım şey ders (aslında ders dışında herşey) çalışırken rahatsız edilmektir.sonra ders notu sorma bahanesiyle eda'yı yada kübra'yı ama genelde ikisini birden (sanki tüm gün okulda beraber değilmişiz gibi) telefonla ararım...saatlerce telefonda lak lak yaparız..sonra televizyon seyreder sonrada uykum geldi deyip yapmadığım ödevlerimi ve çalışmadığım derslerimi sabah 2,5' ta kalkar çalışırım deyip saatimi kurup bi güzel yatarım...
gönderen:

SINAV

hep aynıydı....
farkedilince bir telaş, sıcak basması, kaçış, yalnızlık isteğiyle gelen gözyaşları...

bunaldığım günler geldi...

rabbim o perdeyi kaldırınca herşey nefis gözüyle görülüyordu...

çirkin, anlamsız, çok acımasız...
neydi onlar...

sevdiklerim neden birden nefret ettiklerim oluyordu...

sevgi ondan nefret benden...

sonuç aynı...

bu oyunu daha öncede oynadım...

başrolde ben...

dargınlarda ben...

yağmursuz yarınlarda ıslanmışım...

ben değişmem huyumuz güzelleşsin yardım et...........

gönderen:

PATİK

bir çok şey paylaşmıştık...çok dar bi zamanda...herşey sadece gerçek anlamlarıyla buluştu...sıcak sohbetlerde üşümüştü arkadaş hemde çok...dayanamıyordu uzakta olmaya...evini, odasını özlemişti...yanına az bi eşyayla çıktığı yolculuğun kısa süreceğini tahmin etmişti...planlanan olmamıştı..hayatın soğuk yüzüyle -20 derecede buluştu bir gece sıcak bir oda arkadaşıyla...

-''üşüyorum, yanıma çorap bile almamışım..''

-''çekmecemde patik olacak sana veriyim...aceleyle ayrıldım o lanet olası evden çeyizimi bile toplayamadım..sadece bir valiz toparlayabildim..''

ayrılacaklardı eşinden...yeni tanışmıştım..onun yalnızlığı benim çaresizliğimle birleşti...doğunun getirdiği zorluklara dayanamıyordu bu genç bedenler...2 yıllık evliymişler bir de çocuk...asker olan eş ve getirdiği sorumluluklar...boşanmaya karar vermişler...bana ilk geceden verdiği patiklerle hiç üşümeden bir kış geçirdim...

sevgi, arkadaşlık, çaresizlik içinde bir dostluktu ısıtan...



gönderen:

NOSTALJİ 1(TERKB-İ BEND)


LİSE YILLARIMDA MEŞHUR ZİYA PAŞANIN TERKİB-İ BEND ADLI ESERİNİ SINIFTAKİ HOCALARIMA UYARLAMIŞTIM...VE LİSEDE YILLARCA LAKABIM ZİYA PAŞA OLARAK KALMIŞTI...İŞTE O MUHTEŞEM ESERİM...
bu okulun bahçesine zenbil ile düşen semadan
başın alamaz bir dahi baran-ı beladan

asude olam dersen eğer gelme bu okula
bu okula gelen kurtulamaz üstaz-ü kazadan

bi-baht öğrencinin karnesine bir katresi düşmez
zayıf yerine 10 yağsa recep hocadan

matematiği çakmaz fikri ayda olanlar
nurettin hoca 1 verince uyanırlar rüyadan

her öğrenciye bir dert edebiyattan mukarrer
kemal beyin suçu ne bütün bunlar kitaptan

halledemedi nedret hanımın sırrını kimse
çiğ yumurtamı ne içiyormuş sabahtan

fizik, kimya, biyoloji bu küçük akla gerekmez
zira bu terazzu o kadar sıkleti çekmez

notun ne sefa var acaba 9' unda 10' unda
öğrenci bırakır hepsini bu dönemin sonunda

seyr etti hava üzre denir bilalettin ayhan
öğrenci bir ohhh çeker istiklal marşı nihayetinde

hoca gele ders başlaya biz seyr ede rizan
böyle dersin hayr umulurmu bitiminde

kopya çeken arayıp sınıfta nice turfa muallim
gaflet ile göremez kopyacıyı gözünün önünde

sefer beyki verir laf ile okula nizamat
genelde kır koşusu bulunur ders defterinde

yazılısı iştir öğrencinin sözlüsüne bakılmaz
öğrencinin görünür rütbe-i aklı karnesinde

allah'a sığın halil ibrahim beyin gazabından
zira yumuşak huylu atın çiftesi pektir

sesi terbiyeliler anlaşılır musiki dersinde
istirham ederiz hocamız temyize mihektir

kimya hocamız diyarbakır'lı oktay bey mesned-i izzette serefraz
hale hanımın dersinde kopya çekenlerin cayı kürektir

mahmut öztürk'müş okulun en iyi öğretmeni
evvel yok idi iş bu rivayet yeni çıktı

hukukçu hocamız mehmet çolak'ı nisyan ederek her işimizde
hukuk fakültesine tebaiyet yeni çıktı

hocamız recep mirici ezberleri söke söke alır
elbet olur ezber yapmayanın notları viran

uğrarsa saba rahın eğer semti idareye
oradan öğretmenler odasına doğru dahü azmü hiram et

müdür beyide ziyaret edüp andan
adap ile git tüm arkadaşlara selam et

nush ile yola gelmeyeni etmeli tekdir
tekdir ile uslanmayan hocanın hakkı kötektir

öğrenciye sadakat yaraşır görsede dayak
yardımcısıdır biz öğrencilerin Hz.Allah


gönderen:yıllar önce