15 Temmuz 2010 Perşembe

NOSTALJİ 4(ANILARRRR...)

bunlarda ortaokul anılarımız...fakat bu anıları lise yıllarımda kaleme almıştım...

ANI1:Bilim Adamlarına Taş Çıkartan Deneyimiz
yine o meşhur fen bilgisi(orta 1. sınıf) derslerimizden birinde mucit seda'nın aklına o müthiş fikirlerinden biri geldi...tabii asistanları eda'yla kübra'da ondan aşağı kalmadılar...fen bilgisi hocası mehmet uğuz sınıfa girmeden çevre kirliliğini konu alan deneylerini hazırladılar...(bu hocada az çekmedi bizden)neyse deney planı şöyleydi: seda tahtanın bir ucundan hademelerden yürüttüğü maşrabalarla su döküyor, kübra çevreyi kirleten fabrikaları temsilen suyun üstünden kağıt parçaları, çakıl taşları, kum gibi pislikler atıyor...eda ise elinde naylon kova gelen pis suları toplamaya çalışıyordu...hocanın ve sınıfın şaşkın bakışları arasında cereyan eden deney nihayete erdiğinde tahta ve sınıf rezil olup batmış, yapılan deneyden hiç kimse hiç bişey anlamamıştır...daha sonra sınıfı temizlemek için çokkk çaba harcanmıştır...ve bizim acemi üç bilim adamı deneylerine bir müddet daha sonra devam etmek üzere ara vermiştir...(çevreye duyarlılığım daha o yıllarda kendini göstermiş:)))

ANI2: Sonsuz Bitip Tükenmek Bilmeyen Şefkatimiz(Enayiliğimiz)
türkçe derslerimize giren nurgül çakmak adında yerden bitme bir hocamız vardı...mübarek bizide çokk severdi...okulda babasını elektirik çarpmış öğrenciden, pastel boyası olmayan öğrenciye kadar hepsini tesbit eder...üçümüzden para toplayıp hoca önde biz enayiler arkasında o çarşı senin bu çarşı benim eşşek gibi dolaşır..darü-l acizeye taş çıkartırdık...hızır servis gibi her yere yetişirdik...hatta bir ara kızılay kurumunun adını yaptığımız bu hizmetlerden dolayı ustaoğlu kurumu olarak değiştirmeyi düşünmüş...amma velakin cümbür cematin bu evliya mertebesine ulaşmış hocamız ALLAHA ŞÜKÜRLER olsun ki vatanımızın başka ücra köşelerinde bizden başka enayiler bulup hizmetlerini sürdürmek üzere okulumuzu daha doğrusu haşlıklarımızı talan etmekten vazgeçip bir kuş misali uçup gitmiştir...
ANI3: İlk Kopya Çekişimiz
aslında biz üçümüz dürüst, terbiyeli, çalışkan, edepli ve diğer tüm burada sayamadığımız imkansız olan insan üstü faziletleri üzerinde taşıyan meleklerden tek eksiği kanatları olan birer nadide mücevherdik...Ama bize kıydılar..coğrafya dersimize okulumuzun en kıymetli!!!...hocası zafer yıldıranı beşiktaş spor kulübünü iyi öğrenelim diye gönderdiler...bu hocamız adından da anlaşılacağı gibi bizleri cidden yıldırdı...yani maç hikayeleri dinlemekten...işin tuhafı da hoca derste maç anlatıyor yazılılarda coğrafya soruyordu..bizde düşündük ve en uygun fikrin yüksek istişarelerimiz sonucu kopya çekmek olduğuna kanaat getirdik..eeee...sıra yazılı anına geldiğinde de o müthiş kopya çekme tekniklerimizi hoca dahil tüm sınıfa sergiledik...hatta o kadar iyi sergilemişiz ki arkadaşlar gayet sesli fısıldaşmalarımıza ve yine hoca tam tepemizdeyken kendimizden geçmiş halde kitap sayfalarını çevirişimize gülmekten yazılıda bi tek soru cevaplayamamışlar..nasıl kopya ama....
ANI4:Seda'nın Patavatsızlığı
günlerden bir gün fen bilgisi dersindeyken(orta1.sınıf) ve hayvanlar konusunu işliyorken sedanın o dahiyane sorularından bi tanesi hiç beklenmedik bir anda bir atom bombası tesiriyle hocanın yüzüne patlayıverdi...bu soru neydi, kime sorulmuştu ve nasıl bi etki yapmıştı...kırk yıl düşünseniz aklınıza gelmeyecek soru aslında çokta normal bi soruydu...fen hocasına ''eğer insan olmasaydınız hangi hayvan olmak isterdiniz!!!''cümlesinde ne gibi bi acayiplik olabilirdi ki...
ANI5: Acı İntikamımız
Tüm insanlar hatta çocuklar bile ateşle oynanmayacağını iyi bilir..fakat bizim mehmet yılmaz adında neydüğü belürsüz oynadı ve tabiii yandı...olay şöyle cereyan etti...lise2. sınıfta 2. dönem o saçma derslerden birindeyik..11-e sınıfına yeni gelmiş ve bazı dangalaklar yüzünden daha alışamamıştık...bunlardan biride (hem de en önemlisi) mehmet yılmazdı...hoca demeye bin şahit gereken bu zat ders esnasında hep arkamızda dururdu...tabii hoca arkamızda olduğu için birbirimizle yeteri kadar konuşup dersi kaynatamıyorduk...hoca bizi dinliyor mu??? dinlemiyor mu??? bi türlü anlayamıyorduk... hoca yine bir ders arkamıza gelmiş(aslında tam tepemize) kafasından numaralar söyleyip söylediği numaradaki kişiyi sözlü yapıyordu...tabii bizim kafamızda hemen ampuller yandı ne ampülü avizeler yandı...ve bi anda çokk güzel bi plan yaptık...plan gereği ben kübra'ya : ''Ya kübra ben sınıfta 24. sıradayım değil mi..ne kadar güzel...hiç bir hocanın aklına 24. kişiyi kaldırmak gelmiyor'' dedim...tabii hoca arkamızda tıpkı şüphelendiğimiz gibi bizi dinliyormuş...hoca hemen:'' bu soruyu 24.sırada ki kişi yapsın'' dedi...tabii benim asıl numaram 26 ydı...24. sırada sema vardı...oda önde ilknur ve elif'le sohbet ediyordu..hoca bana pis pis baka baka 24 deyince sema önde zıplayıp kalktı..hoca neye uğradığını şaşırdı..Tabii ben, kübra ve ayşegül kahkahayı bastık...gülmekten yerlere yatınca hoca neye uğradığını anladı...ve hemen arkamızı terk etti ve o günden sonra bi dahada gelmedi...haaaa...aklıma gelmişken ertesi ders önce kübra'yı sonra beni arka arkaya numaralarımızı söyleyip sözlüye kaldırdı...

ANI6: Nöbetçilikteki İlk Tecrübelerimiz
bizler her zaman ilklere imzasını atmış öğrencilerdik...yine bu ilklerden bi taneside nöbetçilikti...bilindiği gibi aslında okulumuzda nöbetçilik yapma görevi erkeklere aitti...fakat okulumuza müfettişler gelince aslında kızların erkeklerden daha iyi nöbet tutabilecekleri çok erken sayılmasada nihayet idarecilerimizin aklına geldi...bunun için seçilen ilk öğrenciler daha doğrusu kurbanlar da ben ve sema'ydık..
bir salı sabahı güneş ışınları dünyamızı daha yeni yeni aydınlatmaya başlamışken görev emrimiz geldi..bizde zorlu görev bizi bekliyor, bu bir vatan hizmetidir, bu memleketin bizim gibi asil, cesur, atak öğrencilere ihtiyacı var deyip semayla birlikte bu yüce işe kollarımızı sıvadık...
nöbetçilikte ilk anlar zevkli geçiyor sayılabilirdi...tabii müfettişlerin 2,5 dakikada bi gelip abuk sabuk sorular sorup akılları sıra ağzımızdan laf almalarını, yine o gün gerçek nöbetçi olan erkeklerin kıskançlık sendromlarını ve dakikada bi tebeşir isteme bahanesiyle konuşmaya gelen 11 li züppeleri saymassak.. .
her neyse...öğle saatlerine doğru yani bildiğiniz gibi güneş ışınları dünyamıza dik gelmeye başladığında bizde bu işi kıvırdığımıza inanmaya başladık...ne de olsa okulumuza gelen tüm ziyaretçiler ve bütün hocalarımız bizim erkeklerden daha iyi nöbetçilik yaptığımızı söylüyorlardı..bu nedenle de bizim koltuklarımıza artık karpuz sığmaz olmuştu...

işte tam o sırada idarecilerin nöbetçi çağırma zili çaldı..tabii ben hemen fırladım..canım hocalarımın isteklerini yerine getirmek için göreve hazırdım..zilde beliren numarayı okuduktan sonra zilin ipini çekip numaranın tekrar kaybolmasını sağlamam gerekiyordu(basit bi düzenek)ipi çektim fakat numara kaybolmadı..o sırada aslında o gün gerçek nöbetçi olan erkek öğrenci sırıta sırıta geldi ve ipi çekti...numara hemen kayboldu...ben oldukça bozulmuş, artık morunda bir renk olduğuna kanaat getirmeye başlamıştım...

her neyse aradan bir müddet zaman geçti...ve yine zil çaldı..ben tekrar zilin yanına koştum..tabii o gerizekalı çocukta yine ipi çekmeyi beceremem zannıyla zilin yanına şımarık bi ifadeyle yöneldi..ama bu sefer taşa takılmayacak, engellere karşı göğüs gerecek ve başaracaktım...ve sonunda tüm bu kahraman duygularımla ipi çektim...

sonra ne mi oldu???

ipe o kadar kahramanca asılmışım ki ip azmimin kuvvetine dayanamayıp elimde kaldı..kısacası koptu..ve ben böylece morun gerçekten bir renk olduğuna karar verdim...
gönderen:

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder